
Sigorta Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Şartı Üzerine Değerlendirme

Son dönemlerde sigorta uyuşmazlıklarıyla ilgili tazminat taleplerinin çözümünde Sigorta Tahkim Komisyonuna başvurmadan önce arabuluculuk şartı getirilmesi konusu, ulusal ve sosyal medyada sıkça gündeme gelmektedir. Bu durum, sigorta sektöründeki birçok paydaşı derinden etkileyecek önemli bir gelişme olarak değerlendirilmektedir.
Tahkim ve arabuluculuk, mahkemelerin iş yükünü azaltmak amacıyla geliştirilmiş alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemleridir. Sigorta Tahkim Komisyonu, her yıl yaklaşık 600 bin uyuşmazlığı, mahkeme süreçlerine başvurmadan ve sadece 3 ay gibi kısa bir süre içinde çözme kapasitesine sahiptir. Bu kadar hızlı bir çözüm süreci sunan bir mekanizmanın, arabuluculuğun zorunlu hale getirilmesiyle daha da karmaşık hale getirilmesi, kamuoyunda farklı soruları gündeme getirmektedir. Zira, arabuluculuk uygulamalarının, tahkim sürecine eklenmesinin ne gibi bir fayda sağlayacağı konusunda ciddi bir belirsizlik bulunmaktadır.
Sigorta uyuşmazlıkları, tazminat taleplerinin belirlenmesi açısından arabuluculuğa uygun değildir. Zira, sigorta uyuşmazlıkları sonucunda talep edilen zararların miktarları, sigortalı veya tazminat alacaklıları tarafından önceden net olarak tespit edilememektedir. Örneğin, bir trafik kazası sonucunda malul kalan bir kişi, sürekli ve geçici iş göremezlik zararını önceden hesaplayamaz. Yine bir trafik kazasında hayatını kaybeden kişinin desteğinden yoksun kalanların, destekten yoksun kalma zararını doğru bir şekilde belirlemeleri için özel ve teknik hesaplamalar yapmaları gerekmektedir. Bu nedenle, zarar görenlerin arabuluculuk görüşmeleri sırasında sigorta şirketi ile hangi miktar üzerinden anlaşmaları gerektiği belirsiz kalmaktadır. Bu tür tazminat talepleri, genellikle belirsiz alacak davası olarak mahkemelere veya Sigorta Tahkim Komisyonuna başvurarak çözüme kavuşturulmaktadır. Yargıtay, istikrarlı kararlarıyla bu tür davaların belirsiz alacak davası olarak nitelendirilebileceğini vurgulamıştır. Sonuç olarak, arabuluculuk süreçlerinde zarar görenlerin, hak ettikleri tazminat miktarından daha az bir miktarla uzlaşmaları olasılığı oldukça yüksektir.
Sigorta tazminat alacakları için tahkim şartının getirilmesi, Anayasa’ya aykırıdır. Dikkate alınması gereken bir diğer husus, sigorta tazminatları açısından zarar görenlerin önünde zaten yasal olarak zorunlu bir alternatif uyuşmazlık başvuru yöntemi bulunduğudur. 5684 Sayılı Sigortacılık Kanunu’nun 30. maddesinin 13. fıkrası, “Sigorta Tahkim Komisyonuna gidilebilmesi için, sigortacılık yapan kuruluşla uyuşmazlığa düşen kişinin, uyuşmazlığa konu olan olay ile ilgili sigortacılık yapan kuruluşa gerekli başvuruları yapmış ve talebinin kısmen veya tamamen olumsuz sonuçlandığını belgelemiş olması gerekir.” hükmünü getirmektedir. Sigorta kuruluşunun, başvuru tarihinden itibaren onbeş iş günü içinde yazılı olarak cevap vermemesi de Komisyona başvuru için yeterlidir. Ayrıca, 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 97. maddesi gereği, “Zarar görenin, zorunlu mali sorumluluk sigortasında öngörülen sınırlar içinde dava yoluna gitmeden önce ilgili sigorta kuruluşuna yazılı başvuruda bulunması gerekir.” ifadesi yer almaktadır. Sigorta kuruluşunun başvuru tarihinden itibaren en geç 15 gün içinde başvuruyu yazılı olarak cevaplamaması veya verilen cevabın talebi karşılamadığına ilişkin bir uyuşmazlık oluşması halinde zarar gören, dava açabilir veya 5684 sayılı Kanun çerçevesinde tahkime başvurabilir. Bu durum, KTK m. 97 ve SK m. 30 uyarınca, dava ve tahkim yoluna gitmeden önce sigorta şirketine başvuru ve bu başvuru sonrasında 15 gün bekleme zorunluluğunun, alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemlerinden biri olan müzakere yönteminin zorunlu hale getirilmesi anlamına gelmektedir.
Sonuç olarak, sigorta tazminatları açısından zarar görenler için zaten yasal zorunlu bir alternatif uyuşmazlık başvuru yöntemi mevcutken, ikinci bir alternatif uyuşmazlık çözüm yoluna başvurmayı zorunlu kılmak, kabul edilemez bir durumdur. Yargıtay, tahkime gitmeden önce sigortacıya başvuru zorunluluğu ve 15 günlük bekleme süresinin, tek başına bir alternatif uyuşmazlık çözüm yolu olduğunu da belirtmiştir. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, 20.01.2022 tarihli kararında; “2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 97. Maddesi ile davaya ve tahkime gitmeden önce sigortacıya başvuru zorunluluğu ve 15 günlük zorunlu bekleme süresinin verilmiş olması, zaten bir alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemi niteliğindedir. 97. madde varken zorunlu arabuluculuğa gidilmesi aranamaz.” ifadesini kullanmıştır. Hatta Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, 20 Şubat 2025 tarihinde Resmi Gazete’de yayınlanan kararında, aynı gerekçelerle Sigorta Tahkim Komisyonuna başvururken ve mahkemelere dava açmadan önce de arabuluculuğa başvurunun aranmaması gerektiğini belirtmiştir.
Dava şartı olarak arabuluculuğun zorunlu hale getirilmesi, zarar görenlerin haklarını elde etmesini önemli ölçüde zorlaştıracağından, bu yönde yapılacak bir yasal düzenleme Anayasa’da güvence altına alınan hak arama özgürlüğünü sınırlayan bir durum yaratacaktır. Zorunlu arabuluculuğun, özellikle taraflardan birinin zayıf konumda olduğu uyuşmazlıklarda, adil yargılanma hakkının sağlanması açısından uygun bir alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemi olmadığı açıktır. Bu tür durumlarda, güçlü konumdaki tarafların, güçsüz olanlara karşı avantaj sağlaması, güçlünün istediği yönde bir uzlaşma sağlamasına yol açabilir. Böyle bir durumda, hak sahipleri, gerçek alacakları yerine çok daha düşük bir miktara razı olmak zorunda kalabilirler. Arabuluculuğun pratikte yarattığı olumsuz sonuçlar, adli yargı süreçlerinin uzun sürmesi nedeniyle katlanılabilir belki, ancak neredeyse arabuluculuk kadar hızlı bir çözüm sunan Sigorta Tahkim Komisyonu varken, hak sahiplerinin neden alacaklarından feragat etmeleri gerektiği sorgulanmalıdır. Bu nedenle, sadece uyuşmazlıkların hızlı bir şekilde çözülmesini değil, aynı zamanda adil bir yargılanma hakkının sağlanmasını da mümkün kılan Sigorta Tahkim Komisyonunun bu işlevine zarar verecek yöntemlerden kaçınılmalıdır.
Tahkim şartı arabuluculuğun getirilmesi, Devlete de ilave bir mali yük getirecektir. Sigorta tazminat alacakları için Sigorta Tahkim Komisyonuna başvurmadan önce arabuluculuk şartının getirilmesi, yılda 600 bin sigorta uyuşmazlığının arabulucuların önüne gelmesi anlamına gelecektir ve bu da Devlete önemli bir ek mali yük getirecektir. Zira arabuluculuk görüşmelerinin ilk iki saatinin ücretini Devlet karşılamaktadır. Oysa Sigorta Tahkim Komisyonunun personel giderleri ve hakem ücretleri, başvuru sahiplerince ödenen başvuru ücretleri ve komisyona üye olan sigorta şirketleri tarafından ödenen üyelik aidatlarından karşılanmaktadır. Bu nedenle, yargılamalarda devletin herhangi bir mali desteğine ihtiyaç duyulmamaktadır.
Kaynak: Haber7